31 Ocak 2012 Salı

Blogunuzun Anne Bebek Dergisi'nde Yer Almasını İster Misiniz?

Bu güzel dergide blogunuzun tanıtımını görmek ister misiniz? "Evet" diyorsanız bakalım bunun için neler yapmalı? Öncelikle blogunuzun sadece anne&bebek konularıyla ilgili olması gerekmiyor.

Buraya "aslihangunduz" tıklayarak gerekli diğer şartları öğrenebilirsiniz.

Sevgiler...

Bir Kırk Uçurma Daha (Nazan Teyze'de)

Sevgili Nazan Teyzem beni sarıp sarmalamak, evinde ağırlamak için sabırla bekledi. Hastalık, misafirler, aralıksız yağan kar bize engel olamadı. Sonunda birlikte uzun uzun vakit geçirebildik.

Adettenmiş; kırk uçurmak için 7 ev gezilirmiş. Aynı gün içinde gezemesek de gittiğimiz 7 kıymetli evin başındadır Nazan Teyzem'in evi...



Teyzecim, iyi ki varsın...İyi ki anneciğimin sevgili dostu, canısın...Seni çok seven, senin deyiminle "Bay Kirpik" :) 

28 Ocak 2012 Cumartesi

İyi Haftasonları!

Herkese mutlu, eğlenceli, sağlıkla, sevdikleriyle geçirecekleri bir haftasonu diliyorum. Sizinle son günlerde annecik ve babacığımın sıkça dinledikleri şarkıları paylaşıyorum; belki sayfama girer, biraz da müzik dinleyip işlerinize ara vermek istersiniz diye... :)





Annem ve babam bu şarkıları dinlerken mecburen ben de dinlemiş oluyorum. Beğeniyor muyum, beğenmiyor muyum henüz pek çaktırmıyorum :) Ama büyüdüğümde sevdiğim müzikleri gümbür gümbür çalıp onlara zoraki dinleteceğim günleri bekliyorum!

26 Ocak 2012 Perşembe

Sen Çok Yaşa Koca Anane!

Uzun süre temizlikçi sıkıntısı çeken annem bir süre önce çok sevdiği Mükerrem Abla'ya nihayet ulaşabilmiş ve düzenli olarak bize gelmesi için kendisini ikna edebilmişti. Zeyna kıvamında geçirdiği hamilelik döneminde ne yer silmekten ne de toz almaktan yorulan anneciğim ben dünyaya geldikten sonra yanımdan ayrılamaz olmuştu. Ee, hergün beni görmeye gelen misafirlerle dolup taşan evimize annemin koşturmaları yanında sevgili babacığımın yardımları da yetmez olmuştu.

Yapılacak işler listesine bir tik daha atmanın gururunu yaşayan annem hem evin her köşesi pırıl pırıl olsun istiyor hem de iki toz & bir börek, bir pencere & bir pasta frekansında süren ikramlarıyla Mükerrem Abla'yı hoş tutmaya çalışıyordu. Annem evde yokken evin düzenine alıştırmak için temizlikçi ablaya büyük ananem refakat ediyordu. Annem geldiğinde ise "Orayı sildi mi, burayı sildi mi?" şeklindeki sorularıyla büyük ananemi terletiyordu! O gün annem evde olduğu için büyük ananem özgürdü. Annem de kah telefonla konuşuyor kah bilgisayar başında benim fotoğraflarımla uğraşıyordu. Ara ara uğrayıp ortalığı kolaçan eden büyüüüüük ananem ise Mükerrem Abla'ya bir selam çakıp "Heh, aferin yavrum, aferin yavrum!" deyip gidiyordu.

Nihayet temizlik bitip Mükerrem Abla'yı törenlerle uğurladığımızda ananem son teftiş için bize geldi. Şöyle bir etrafa baktıktan sonra kinayeli bir tonlamayla :
 "Nasıl olmuş temizlik? Ben başında dursaydım Minişkolar yamuk olmuş derdin!"
Annem kahkahalar içinde zor konuşarak :
 "Hahahaha Miniş-minişko mu? Minişko neymiş anane?"
Büyük ananem :
 "Minişko mudur, dıbişko mudur neyse işte..."

Kafası karışan annem gülmekten kendinden geçmiş bir halde hala anlamaya çalışıyordu. Karışıklık, sonunda ananemin minişkoların koordinatını vermesiyle ortadan kalktı. Meğer Koca Ananemin "minişko" dediği babamın Rusya'dan getirdiği Matruşka bebekleri imiş! :)



Bunu duyduktan sonra annemin kahkahaları daha da arttı. Baktım olmayacak ben de eşlik ettim ona! Gülüşlerimiz birbirine karıştı...
Resmin kaynağı için : tıklayın...

24 Ocak 2012 Salı

Bora'nın Kırk Uçurması (Pınar Teyzesinde...)

Biliyorum merak içindeydiniz bir süredir; "Bora Bebek nerelerde?" diye düşünüyordunuz. Malum havalar iyice soğudu, iyi beslenmeli, kendime iyi bakmalıydım. Hastalık sebebiyle ertelenen "40 Uçurma Merasimi"mde enerjik ve zinde olmalıydım! Yoksa annecik beni hiiiiçbiryerlere götürmez, insan içine çıkarmazdı!

Annem beni dışarı çıkarmak için düşünedursun, sevgili Pınar Teyzem (Pamuk Teyzem) ne yaptı ne etti hem annemi ikna etti, hem de diğer teyzelerime de uyan bir gün için "40 Uçurma" gününü organize etti. Eeee böylece gelmiş geçmiş en pamuk "40 annesi" de kendisi oldu :)

Biraz gecikmeli de olsa hayatımın 60. gününde Pınar Teyzemin güzel evinde nihayet kırkımı uçurabildik! Ohhh bee, üstümden büyük bir yük kalktı sanki! Cümbür cemaat heyecanla beklediğimiz, gülüş-cümbüş geçen o günde bakın minik bünyem neler gördü, neler yaşadı :



Güneşli bir pazar sabahına maaile uyanıldı, yollara düşüldü. Sevgili babacığım binbir telaşla koşturan annemin isteği üzerine evden neredeyse bana ait tüm eşyayı arabanın bagajına yüklemişti, içimiz rahattı. Neyse ki yolda buluştuğumuz Hande Teyzem'e arabada oturacak kadar yer kalmıştı!

Her zamanki güler yüzüyle bizi sokakta karşılayan Osman Amcam ile babam kısa sürede hamağımı kurdular, sonra birdenbire gözden kayboldular.


Pınar Teyzem'in anneme verdiği süslü & kırmızı kutu annemi çok mutlu etti. 


Bakın kutudan neler neler çıktı? : 
Pınar Teyzem'in sevgili Şeker Kurabiyeci arkadaşına yaptırdığı birbirinden güzel ve lezzetli kurabiyeler... 

Peki başka neler neler yendi, içildi?

40 annem (Pınar Teyzem) 'in Sezen Anane'nin de desteğiyle hazırladığı mamalar ve ekler, pastalar...Hmm, annemi hep gözledim bol bol yesin, bana da süt olsun diye!
Burcu Teyzem'den cornflakesli leziz ve değişik bir kurabiye... (Tarifi yakında buralarda olacakmış : roomsgardens )


Çekilişler çekildi, kahkahalar atıldı!




Üzerlerinde güzel dilekler olan manidar hediyelerim sahiplerini buldu! E tabi kahkahalar arttı, uyumak imkansızlaştı,uyur taklidi yapmak şart oldu...



Elif Teyzem'in henüz geçmiş olan doğum günü kutlandı, adet yerini buldu :
Kahveler içildi, fallar bakıldı...
Eee çılgın-ergen pozlar da verilmeden olmazdı! :))))



Berna Teyzem gün boyu sayıkladı, en sonunda beni kucağına aldı ve muradına erdi.
Hayatımın ilk ve en özel kutlaması için sevgili kırk annem Pınar Teyzem'e çooook teşekkür ediyorum, pamuk yanaklarından yapabildiğim kadarıyla öpüyorum! Sevgili teyzelerime de her zamanki gibi yanımda oldukları için ve günümü eğlenceli hale getirdikleri için çooook teşekür ediyorum. Hepinizi çooook seviyorum!


Büyük Buluşma

Yorgun argın da olsa, işten dönüyor, alışverişe gidiyor da olsa bana uğramayı aklından hep geçiren, beni çok seven, çok özleyen biricik Nazoş Teyzem...

Gelişlerin hep uykuma, hastalığıma denk geldi teyzeciğim ama ben senin kokunu tanıyorum artık! Annemin kokusuna benzer bir koku olduğu kesin! Nazan Teyzem'le gezmek için sabırsızlanan minik bedenimi onun kollarına attım; belki beni yeni arabasıyla gezmeye götürür, belki uçurur kırkımı ve beni diye...Ama hastalıktan yeni iyileşmiş bünyem ve gittikçe soğuyan hava şimdilik engel oldu. Gizlice sözleştik güzel bir pazar sabahı kaçacağız onunla!

Doya doya sarıldık teyzemle demek isterdim ama ne annem Nazan Teyzem'e doyar ne de ben!..

15 Ocak 2012 Pazar

Bir Çılgınlık Yaptık!

Ne mi yaptık? Karlı ve soğuk bir İstanbul akşamında henüz kırkını bile uçuramamış bünyem Tarihi Vefa Bozacısı'nda kırkını hayırlısıyla uçurdu! Duyduğuma göre bugün Marmara'da trafo patlaması nedeniyle son yılların en büyük elektrik kesintisi olmuş ve İstanbul'da tam bir kaos yaşanmış. Böyle bir günün gecesinde, 22:00 sularında gezmeyi pek seven babamın annemi çabucak ikna etmesi şaşırtıcıydı! Ne de olsa hastalığı yeni atlatmış olmam sebebiyle annem üstüme titriyor, mikrop kapmamam ve üşütmemem için üstün çaba sarfediyordu!

Ama biliyorum anneciğim sen de çok sıkıldın, tıpkı benim gibi...Kısacık da olsa bu geziyi hakettik!


Ben arabadan dışarı çıkmasam da pencereden Vefa Bozacısı'ndaki izdihamı ve insanların "boza" dedikleri bu şeyi nasıl iştahla yediklerini gördüm. Tam Vefa'dan ayrılıp annemin meşhur Komagene çiğköftesi krizi tuttuğu için Akdeniz Caddesi civarına gidecektik ki birden fikir değiştirip Taksim'in yolunu tuttuk. Ohh ne ala! Çok heyecanlıydım, bir gecede İstanbul'un iki önemli semtini birden görmüş olacaktım! Taksim'de "Kızılkayalar" denilen meşhur bir ıslak hamburgerci varmış. Meğer annemin birden fikir değiştirmesinin sebebi Taksim tabelasını görmesiyle annemin aklına düşen ıslak hamburgerlermiş!

Gecenin 11'inde annem, babam ve dünya tatlısı tonton büyük ananemin rehberliğinde Taksim Meydanı'nı, çiçekçileri ve Beyoğlu'nu görmüş olmanın mutluluğuyla emziğime daha bir kuvvetle sarıldım, gözlerimi koca koca açtım ve "Dünya varmış!" dedim.


14 Ocak 2012 Cumartesi

Bu Kadın Beni Seviyor!

Yazıya-çiziye, şiire-felsefeye meraklı annem elinden gelse benle açık oturum tadında konuşmalar yapacak! Ben bütün gün bu annecikle baş başayım, gelin halimi siz düşünün... Güya benle konuşa konuşa ilgilenirse kelimeler, cümleler, dili kullanma yeteneği bilinçaltıma işleyecekmiş... Bu ve benzer konuşmalar geçiyor annem ve arkadaşları arasında.

Örneğin altım değiştiriliyor :

-"Evet Bora Efendi, şu anda altını değiştiriyorum. Birazdan büyük bir ferahlık hissedeceksin."

Karnım acıktığında avaz avaz ağlarken :

-"Oğlum, birazdan yeterince doygunluk hissedeceksin. Bu kadar ağlamanın anlamı yok. Kendini boşa yorup enerjini harcama." diyor. Derken konuyu burdan Abraham Maslow'a bağlıyor!

Ardından gazımı çıkarmaya çalışırken ayrı telden başlıyor :

-"Önümden çekilirsen İstanbul görünecek
  Nerede olduğumu bileceğim
  Sisler utanacak eğilecek
  Ağzının ucundan öpeceğim
"

Neden ağladığımı çözemediğinde, gözlerimin içine bakıp :

-"İkinci bir pırıltı var senin bakışlarında
  Keşke yalnız bunun için sevseydim seni" diyor.

Mühendis babama bile aşk şiirleri yazdıran annem minik bünyemi sevgi sözleriyle yoğuruyor! Eee ben durur muyum hiç? Bir şiir okuyorum ben de derinden, henüz duymuyor beni... Ama hissediyor. Gözlerinin içi gülüyor bana bakarken. Bu kadın beni seviyor!

13 Ocak 2012 Cuma

Ben Bora Bey Nasılım?*

*Edip Cansever'in tiyatroya da uyarlanan "Ben Ruhi Bey Nasılım?" şiirine atıftır!

Nasıl mıyım? Büyük bir kartopu kıvamında, ara ara elma şekeri kızıllığında, dolgulu yeşil zeytin tadında iyileşmeye devam eden bir "Derya Kuzusu"yum.

Kırkım kuş oldu uçtu, uçtu gitti!..Lakin zat-ı alim Bora Bey henüz kanatlanıp uçamadı. Bakmayın böyle eski Türkçe sözlükten çıkmış gibi kelam ettiğime -öhhoo öhhoo!- yazdığıma demek istedim. Bilinçaltımda edebi çalışmalarla iştigal ediyorum. Ne yapayım can sıkıntısı işte!

Beni merak ediyorsunuz biliyorum. Annem hepinizi arayıp bilgi veremiyor çoğu zaman. Zaten cep telefonuuyla arası iyi olmayan annem iyice bakamaz oldu telefonlarına. Ne de olsa tüm zamanını ben dolduruyorum onun. Paşa paşa uyurken cep telefonu sesi duyduğumda veya annem fısıltıyla konuşmaya başladığında hemen uyanıyorum. Zira bu hatunun benden başka kimseyle ilgilenmesine tahammülüm yok! Bu kişi babam bile olsa, gözlerini benden ayırdığında başlıyorum çırpınmaya... Sıcacık anne kucağı ilk kıskançlık duygumu kolayca yatıştırmamı sağlıyor.


Minik bünyemin hastalıkla başetmesi kolay olmadı. Ama ben öyle hastalıklara kolay pabuç bırakacak bir bebek değilim tahmin edersiniz! İnat ettim, direndim; sürekli serum yemekten minik elim yara bere içinde kaldı, kabuk bağladı. Yine de "gık" demedim, ağlamadım. Annem televizyonda izlediği kola reklamının müziğiyle bile duygulanır ağlar olmuştu. Babam gündüz işyerinde, akşam hastanede annem ve benim için mesai yapıyordu. İyi olmalı ve taze annecik ve babacığın yüzlerini güldürmeliydim!

Ailemin, tüm sevenlerimin, büyüklerimin dualarıyla ve doktorumun yardımıyla hayattaki ilk zorlu sınavımı başarıyla geçtim. İyileştim!

Ne yazık ki hastalık sonrası havaların iyice soğumasıyla dışarı çıkma yasağım biraz uzadı. Bir de buna virüs kapmam tehlikesinden dolayı misafir yasağı da eklenince günlerim sıkıcı geçmeye başladı. Önceleri dışarı çıkamasam da sevgili ziyaretçilerimle gülüp eğleniyor, kucaklarda hoplayıp zıplıyor, dans ediyordum. Geçici bir süre annem ve babamla haşır neşir olmak zorundayım :(  Hepinizi çok özledim... Hem daha göremediğim çok sevenim var biliyorum.

En başta Deniz Dayım'ı görmek için sabırsızlanıyorum. Sınavları bitmiş, yakında koşup yanıma gelecekmiş diye duydum. Bir de konuşulanlara bakılırsa çok ama çoook yakışıklı, alımlı-çalımlıymış sevgili dayıcığım! Çocukluğunda yaramazlığıyla anneanemleri,  ergenliğinde yakışıklılığıyla kızları çileden çıkarırmış! Ondan öğreneceğim çok şey var sanki ;)

Çok yakında insan içine çıkacağımı düşünüyor, o zamana kadar "Ya sabır!" diyerek annemi kemirmeye devam ediyor; sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

6 Ocak 2012 Cuma

Nasıl Geçti Habersiz?..

Bir süredir yeni yıl geliyor diye herkeste ayrı bir hava, ayrı bir sevinç vardı; farketmiştim. Oysa annem ve babamın umurlarında bile değildi gelen yeni yıl! Ne de olsa her gün yepyeni bir gündü onlar için...Konuşmalarından duyuyordum, 2011 onlara çok uğurlu gelmiş. Babam yeni işine başlamış, annem yüksek lisanstan mezun olmuş.Ve bunlar gibi daha birçok güzel şey yaşamışlar bu yılda. En büyük mutluluklarıysa 2011'de anne&baba olacaklarını öğrenmeleri olmuş...

2011'in son aylarında yeni yıl hediyesi olmuşum anne ve babama (...öyle diyorlar) Kimilerine göre yeni yıla nasıl girilirse yeni yıl da öyle geçermiş. Biz de anneciğim ve babacığımla evimizde huzurlu bir şekilde yeni yıla girmeyi hayal ediyorduk. Malum kırkımız da çıkmamıştı henüz! (40'ın gizemi). Yeni yılın ilk günü ise kırkımı uçurmaya gidecektik. Çooook eğlenecektim... Ahh ahhh...

Derken 30 Aralık akşamüzeri beni bir öksürük aldı. Bir halsizlik, iştahsızlık...Hemeeen acile götürdüler beni. Son bir haftada üçüncü kez doktora gidişimdi. Doktor zatürre teşhisiyle hastaneye yatmak zorunda olduğumu söyledi. "Zatürre" kelimesini duyduklarında anne ve babamın surat ifadeleri birden bire değişti. Akciğer filmi için odadan ayrıldığımızda annemin ağlamak üzere olduğunu farkettim. Ardından evden getirilecekler için babamla liste yapmaya çalışan annem bir yandan birşeyler yazıyor, bir yandan ağlıyordu. Oysa ben iyiydim, keyfim de yerindeydi, hiçbiryerim ağrımıyordu. Birkaç gülücük attım anneme. O da ne? Daha da çok ağlamaya başladı! Kadınları anlamak zor, demiş miydim? Yarım saat sonra odamıza yerleşmiştik. Oda çok tanıdık geldi. 36 gün önce dünyaya geldiğimde yerleştiğimiz odanın kopyasıydı. Henüz bilmiyordum 7 gün boyunca o odada annemle hapis kalacağımızı!

7 gün boyunca o odada neler yaşadık...Anne ve babamla kah güldük, kah ağladık; yedik, içtik, uyuduk, çoğu zaman uykusuz kaldık...Hemşire ablaların biri geldi biri gitti, hepsi birbirinden iyi ve ilgiliydi.

Doktorum Sevil Hanım'ı gördüğümde içimi bir sevinç kapladı. Ömrümün ilk 5 dakikasında beni kollarına alan, ömrümün ilk ve en zorlu hastalığında bana bakan, beni iyileştiren canım doktorum Dr. Sevil Elçin Kızılok...İyi ki vardı, iyi ki geldi anneciğime moral, güç verdi; bana sıhhat verdi... Her zamanki gibi güler yüzüyle, pozitifliğiyle, ilgisiyle her geldiğinde küçük hastane odamızın havasını değiştirdi.

Haa bu arada bütün dünya hep birlikte yeni yıla girmiş. Ee doğal olarak biz de girmişiz. Bilmiyorum, nasıl geçti habersiz? Hayal meyal bir sahne geliyor gözümün önüne : Bir tarafta ben, diğer tarafta babam ikimiz de uyuklarken aramızda oturan annemin ellerimizi tuttuğunu ve yaşlı gözlerle ikimizi de öptüğünü görür gibi olmuştum. Kulağımda "Yeni yılın kutlu olsun bebeğim..." diyen dünyanın en güzel sesini duyarak 2011'i 2012'ye bağladım. Kırkımızı uçurduk, yeni yıla girdik...Renkli rüyalar eşliğinde...

Ne mi diliyorum bu yeni yılda? Küçücük ama kocamaaan kalbimle hepimize önce sağlık getirmesini diliyorum yeni yılın. Sağlıklı günlerde görüşmek dileğiyle...


Not : Yukarıdaki fotoğraf yoğun istek üzerine ve herkesin içi rahatlasın diye konmuştur.